Covid-19 pandemisi, birçok sektörde ezberleri bozan uzaktan çalışmayı hayatımıza soktu. Bundan önce, genellikle “freelance” tabir edilen serbest çalışanların uyguladığı bir çalışma şekli iken, pandemi döneminde neredeyse tüm sektörlerin tecrübe etmek ‘zorunda kaldığı’ bir yöntem oldu.
Pandeminin sona ermesiyle, bazı işverenler ve kuruluşlar eski fiziki çalışma sistemlerine dönerken, birçok sektör kısmi ya da tam zamanlı olarak uzaktan çalışmaya geçti. Forbes’un araştırmasına göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2023 itibarıyla tam zamanlı çalışanların yüzde 12,7’si evden çalışırken, yüzde 28,2’si hibrit modelde çalışıyor. Çalışanların yüzde 98’i ise, en azından bazı zamanlarda uzaktan çalışmak istiyor.
Uzaktan çalışmanın tanımı aslında, 2016 yılında İş Kanunu’na eklenmişti: “Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.”
Uzaktan Çalışma Yönetmeliği ise, pandeminin doğurduğu ihtiyaç ile 10 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.
Tercihleri bir yana bırakırsak, Yönetmelik uyarınca, tehlikeli kimyasal madde ve radyoaktif maddelerle çalışma, bu maddelerin işlenmesi veya söz konusu maddelerin atıkları ile çalışma, biyolojik etkenlere maruz kalma riski bulunan çalışma işlemlerini içeren işlerde uzaktan çalışma yapılamaz. Bunun yanı sıra, üretim sektörü ve özellikle fiziki insan gücü gerektiren diğer sektörlerde uzaktan çalışma yapılamayacağını biliyoruz.
Peki, bunun dışında kalan ve aslında uzaktan çalışma yapabilecekken yapmayan işyerleri neden tercihlerini bu yönde devam ettirmedi?
Uzaktan çalışmanın yolda geçen zaman, işyeri maliyetleri, çevreye verilen zararın azalması gibi bir çok avantajı var. Diğer taraftan da, çalışanlarla bir arada olma ve onları kontrol etme isteği, birlikte işverenin, çalışılan iş ortaklarının ve diğer aktörlerin uzaktan çalışmaya yatkın olmaması veya tercih etmemesi gibi nedenlerle uzaktan çalışmanın yapılması mümkün olmayabilir.
Çalışanlar açısından ise, çalıştıkları yerin ve özellikle evin çalışma ortamına uygun olmaması, işyeri dışında odaklanamamak, kağıt ve fiziki materyale bağımlılık gibi nedenlerle uzaktan çalışmanın tercih edilmediği durumlar da mevcut.
Hukuk sektöründe uzaktan çalışma mümkün mü?
Hukuk sektörünü ele alalım. İlk olarak avukatlık, zaman mekan bağı olmayan uzaktan çalışmaya çok uygun bir meslek. Duruşmaların e-duruşma olarak yapılabilmesi ve UYAP sistemi ile neredeyse tüm işlemlerin uzaktan yapılabilmesi de buna zemin hazırlıyor. Burada da karşımıza, e-duruşma taleplerini kabul etmeyen hakimler, mahkeme ve özellikle icra müdürlüklerinde uzaktan işlemleri ve talepleri işleme almayan kalem memurları engel olarak çıkıyor. Bunun yanı sıra, fiziki dosyalara dokunmadan, dijital metinleri çıktı alıp okumadan çalışma alışkanlığı edinemeyen hukuk çalışanları uzaktan çalışmada zorlanıyor.
Arabuluculuk Mevzuatı da, tüm işlemlerin uzaktan yapılabilmesine imkan tanıyor. Arabuluculuk Yönetmeliğine göre, Arabulucu, tarafların her biri ile ayrı ayrı veya birlikte görüşebilir, bu amaçla her türlü iletişim aracını kullanabilir. Uygulamada, yine her iki tarafın da uzaktan görüşme istemesine ve sürecin hakimiyetinin taraflarda olmasına rağmen fiziki görüşme yapmakta ısrar eden Arabulucular ile de karşılaşabiliyoruz.
Hukukçuların sıklıkla yaptığı marka patent vekilliğinde de tüm işlemler Türk Patent ve Marka Kurumu’nun EPATS sisteminden yapıldığından, fiziki bir işlem yapmaya gerek yok. Yine bu noktada da kağıt bağımlılığı yoksa çalışmalar bir mekan zorunluluğu gerektirmiyor.
İşverenler çalışan kontrolü konusunda endişe yaşıyor
Uzaktan çalışmada, işverenler tarafından yaşanan en büyük endişe ‘işin ve çalışmanın takibinin, kontrolünün nasıl yapılacağı’ noktasında ortaya çıkıyor. Bunun için teknolojik imkanlar artık gerekli zemini hazırlıyor ve kullanılan yazılımlar ile işyerine fiziki çalışmadan bile daha etkin koordinasyon sağlanabiliyor. Bunun yanında, yapılan işlemlerin ve geçirilen sürelerin log kayıtları ile çalışma süresi takibi de 6608 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamındaki ilkelere uymak kaydıyla rahatlıkla yapılabiliyor. Tabi, bu noktada, kişisel görüşüm, çalışanın da işvereniyle güveni ilişkisi tesis etme için çaba göstermesi ve uzaktan çalışmada da her şeyin kontrol altında olduğunu hissettirmesi gerekiyor.
Çalışanların hem yetkileri dahilinde ıslak imza ile yürütmesi gereken işler için hem de işveren nezdinde onaylamaları gereken bordro, izin formu gibi belgeler için de elektronik imza kullanımının yaygınlaşması işleri kolaylaştıracak. Elektronik İmza Kanunu 2004 yılına dayansa da, kişisel görüşüm özellikle vatandaş kullanımı ve özel sektör çalışanları nezdinde kullanımının yeterince yaygınlaşmadığı yönünde.
Sonuç olarak, teknolojide merkeziyetsiz yapılara doğru ilerlerken, çalışma hayatında da bir mekana bağlı kalmamak gerektiğini düşünüyorum. Hem çalışan konforu, hem de trafik, yetişme stresi, doğaya verilen zarar, yolda geçen uzun zamanlar, açık ofislerde işe odaklanamama gibi negatif etkileri bitirmek, hem de yeni iş modellerine kapı açmak için umarım daha çok işveren uzaktan ve hibrit çalışma modellerine açık hale gelir. Tabi bu durumun çalışanlarla olan etkileşimi azaltma, soyutlanma, duygu faktörlerinin göz ardı edilmesi gibi birçok yan etkisi de mevcut. Bunun da nasıl aşılacağı, hem sektörler, hem işverenler, hem de çalışanlar tarafından tartışılması, kafa yorulması ve yaratıcı çözümler bulunması gereken ama asla çözümsüz olmayan ayrı bir konu.
(Yazıyla ilgili görüş ve düşüncelerinizi [email protected] adresine göndererek yazarımızla paylaşabilirsiniz.)